Son zamanlarda kadın cinayetleri ülkemizde ve bölgemizde gittikçe artıyor. En son Van’da yaşanan Rojin Kabaiş cinayeti, hepimizin yüreğini dağladı. Güzel Van gölünün kıyısında, genç bir kadının cansız bedeni bulundu. Acılı baba Nizamettin Kabaiş, bu korkunç olayın ardından zorlu bir sürecin içine girerek adalet mücadelesini başlattı. Binlerce duyarlı insanın, sanatçının ve aktivistin desteğini alarak sesini sosyal medya aracılığıyla duyurmayı başardı. Ancak hâlâ bu cinayetin sorumluları ortaya çıkarılmadı ve cezalandırılmadı. Baba Kabaiş, adaletin yerini bulması için sesini her fırsatta yükseltmeye devam ediyor.
Oysa bu, sesini duyurabilen bir cinayet vakasıydı. Ne yazık ki karanlıkta kalan, üstü örtülen, unutulan sayısız kadın cinayeti hâlâ var. Kimilerinin dosyaları kapatıldı, kimilerinin adı bile anılmadı. Bu durum ister istemez akıllara şu soruyu getiriyor:
Kadın cinayetleri politik midir?
Bu sorunun peşine düştüğümde, insanın aklı ister istemez şu gerçeğe takılıyor:
Annelerimiz, teyzelerimiz, halalarımız, ablalarımız, kız kardeşlerimiz, kız çocuklarımız… Ve en çok da, yaşamı paylaştığımız eşlerimiz…
Bu kadınlar ne çekiyor, kimden çekiyor? Erkekten mi, sistemden mi, yoksa ikisinden birden mi?
Bu soruların cevabını ararken, yalnızca yakın çevremize değil, farklı coğrafyalara da bakmak gerekiyor.
Molla rejiminin gölgesinde İran’da bir kadın nasıl yaşıyor?
Afganistan’da, Suriye’de, Irak’ta ya da Türkiye’de kadınlar hangi şartlar altında yaşam mücadelesi veriyor?
Ve özellikle de Kürdistan bölgelerinde, hem sistemin hem de erkeğin baskısı altında ezilen kadınların yaşam koşulları nasıldır?
Neden Avrupa’da ya da gelişmiş ülkelerde kadınlar daha eşit haklara sahipken, bizim coğrafyamızda hâlâ özgürlük bir “lüks” sayılıyor?
Sosyal olarak gelişmiş toplumlarda, kadınlara tanınan yasal haklar ve toplumsal tolerans sayesinde kadınlar yaşamın her alanında var olabiliyor. Bilimde, sanatta, siyasette, ekonomide yer bulabiliyorlar.
Peki, bizde neden hâlâ kadının sesi bastırılıyor?
Bu eşitliğin ve eşitsizliğin mimarları kimlerdir?
Toplumsal cinsiyet rolleri kim tarafından, hangi çıkarlar uğruna inşa edilmiştir?
Ey kadınlar Susmayın çünkü bir kadının sesiyle bir toplumun aynası yansır.
Bugün, “Jin, Jiyan, Azadî” (Kadın, Yaşam, Özgürlük) sözü, sadece bir slogan değil, bir yaşam felsefesidir. Kadının özgürlüğü, toplumun özgürlüğünün temelidir. Kadın özgür olmadıkça, hiçbir halk gerçekten özgür olamaz.
Bu yüzden inanıyorum ki, kadının özgür yaşaması bir kurtuluş formülüdür.
Hem birey için hem toplum için hem de insanlık için.
Araştırmacı Yazar Cemal ÖZTÜRK
24.10.2025 Köln- Almanya
Turk News Gazetesi